SEZARYENDE SÜT GECİKMESİ

30 Ocak 2008 Çarşamba | Etiketler: | 0 yorum |

Sezaryende süt gecikebilir

Sezaryen doğum yapanlarda süt gelmesi gecikebilirken normal doğumda bebek, anne sütüyle hemen tanışıyor.

Sezaryen doğum yapanlarda süt gelmesi gecikebilirken normal doğumda bebek, anne sütüyle hemen tanışıyor. Normal doğum sonrası süt hormanları daha çabuk salgılandığı için anneler bebeklerini daha çabuk emzirebiliyor.

Daha güvenilirSezaryen doğumun, gerekli prosedürler yerine getirildiğinde anne için daha güvenilir olduğunu söyleyen Prof. Dr. Neşe Kavak, bebek içinse normal doğumun sezaryene göre avantajlarının bulunduğunu söylüyor.

Normal doğum sırasında bebeğin göğüs kafesine oluşan baskı, akciğerlerindeki sıvının çok büyük kısmının boşalmasına ve nefesini daha rahat almasına neden olurken sezaryende bu durum söz konusu olmadığından, sezaryenle doğan bebeklerde solunum sıkıntıları daha sık görülüyor. Yine normal doğumla doğan bebek, anne sütüyle çok daha erken tanışıyor. Çünkü sezaryenle doğum yapan kadınlarda süt gelmesi biraz gecikebiliyor.

Marmara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dünya Gebelik Bilimi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak, sezaryen ve normal doğumun bebeğe getirdiği avantaj ve dezavantajlarıyla ilgili sorularımızı yanıtlamaya devam ediyor.

Bebek için hangi doğum yöntemi daha güvenli?
Bebek açısından olaya baktığınız zaman normal doğumun sezaryene göre bazı avantajları var. Çünkü normal doğumda, doğum kanalına girdiği andan itibaren bebeğin akciğerlerini geliştirici hormonlar daha fazla artıyor.

Bebekte "solunum takipnesi" veya "bebeğin doğumdan sonraki geçici takipnesi" dediğimiz olay normal doğumdan sonra daha az görülüyor. Sezaryenden sonra bu durum daha sık görülüyor. Olayın bebek açısından en kötü yanı bu.

Emzirme önemliİkinci avantajı, normal doğumdan sonra süt hormonları daha çabuk geliyor. Ve anneler daha çabuk bebeklerini emzirebiliyorlar. Emzirme çok önemli. Bebeğin hemen annenin memesine verilmesi gerekiyor. Sezaryenden sonra ise süt gelme olayı biraz daha gecikebiliyor. Buna bağlı bazı zorluklar yaşabiliyoruz ama her zaman değil.

Sezaryen doğumda bebek neden erken alınıyor?
Bunun bir sakıncası var mı?Normalde gebelik haftası 40 haftadır. Sezaryenle doğum yapıldığında 39. haftada gebeliği bitiriyoruz. Bunun da istatistiki bir gerekçesi var. İstatistiki olarak 39. ve 40. haftalar arasında "bilinmeyen nedenle anne karnında ölüm" diye bir durum var. Açıklanamayan bir nedenle anne karnında bebek kaybı olabiliyor. Son bir haftada bebek ölüyor. İşte bu riske engel olalım diye sezaryenle doğum bir hafta öne çekiliyor. Nadir görülen bir durum ama biz bunun riskini almıyoruz.

GRİPTEN KORUNMAK İÇİNN NE YAPMALI?

| Etiketler: | 0 yorum |

Gripten korunmak için ne yapmalı?
Bugünler ofiste, evde, komşularda herkes hapşırıp tıksırıyor mu? Bu basit önlemlerle gripten korunabilirsiniz.
Grip virüsünün vücuda girmesi ile başlayan bulgular genellikle 7-10 günde iyileşme ile sonuçlansa da, bazen sinüzit, bronşit veya zatürre gibi bazı ciddi enfeksiyonlara yol açabiliyor. Özellikle grip salgınlarının yaygın olduğu sonbahar ve kış aylarında alacağınız basit önlemler ile gripten korunabilirsiniz:
Dengeli beslenin Vücudun ihtiyacı olan protein, karbonhidrat, yağ ve vitaminler yeterli olarak alınmazsa, vücut direnci düşer ve solunum organları mukoza hücreleri de bu durumdan etkilenir.
Yeterli miktarda su için Solunum mukoza hücrelerinin nemli olması, virüs taşıyan damlacıkların etkisine karşı direnci sağlar. Bu nedenle özellikle su içme ihtiyacının azaldığı kış mevsimi de dahil olmak üzere, her dönemde günde 8-10 bardak su içilmesi faydalıdır.
Düzenli spor yapın Sağlıklı yaşamın bir parçası olan spor, gripten korunmak için de çok önemlidir. Yetişkin biri için haftada 3 gün, günde 1 saat olmak üzere spor yapılması faydalıdır.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/

KELLİK TESTİ

| Etiketler: | 0 yorum |

Test yaptır, kel olup olmayacağını öğren

Erkeklerin ilerde kel olup olmayacağı, gen testiyle belli oluyor.

ABD'de bir biyoteknoloji laboratuvarı, 40 yaşından önce saçlarını kaybedip kaybetmeyeceklerini merak eden erkeklere, internet üzerinden bile bunu öğrenme imkanı sunduğunu öne sürüyor. Meraklısı, tükürük örneğini laboratuvara postayla yolluyor ve kendisine bu yolla konulan genetik teşhisi, 149 dolar karşılığında öğrenebiliyor.


Şirket yöneticileri, yaptıkları gen testinin, erkeklerin ilerde kel kalıp kalmayacakları sorusunun cevabını şimdiden verdiğini ve kelliği mukadder olan 20-30 yaş arasındaki genç erkeklerin, bunun önüne geçmek için boşuna para ve vakit harcamasının önlendiğini iddia ediyor.
Şirket açıklamasında, ''genetik saç dökülmesi kaçınılmazdır'' denildi ve kellikle mücadelede herhangi bir mucizevi ilaç veya tedavi yöntemi tavsiye edilmedi.
Kaynak: www.milliyet.com.tr

KADINLARDA MİGREN

| Etiketler: | 0 yorum |

Kadınların kabusu: Migren!

Migrende kadın ve erkek farklılığı söz konusu. Kadınlık hormonu olarak bilinen östrojen nedeniyle migren, kadınlarda erkeklere göre üç kat fazla görülüyor.

Türkiye’de nüfusun yüzde 33’ü yani her üç kişiden biri ''Gerilim tipi'' baş ağrısı yaşıyor. Baş ağrıları arasında migrenin görülme oranı daha seyrek olmakla birlikte (Türkiye için yüzde 10 - 16), doktora götüren baş ağrısı migren olarak biliniyor. Migren, gerilim tipi baş ağrılarından farklı olarak genetiğin önemli rol oynadığı bir hastalık. Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş, migren ve tedavisindeki son yenilikler hakkında sorularımızı yanıtladı.


Migrenin nedeni biliniyor mu?
Migrenlilerin beyniyle ilgili genetik olarak bıçak sırtı bir durumu var. Ağrı kesici alırsa beyinde ağrıyı baskılayıcı reseptörler yıkılıyor ve dolayısıyla beynin savunma mekanizması yara almış oluyor. Migren olmayan bir insanda bu denge bizim lehimize çalışıyor.


Migren kimlerde daha sık görülüyor?
Gerilim tipi baş ağrıları yönetici sınıfındaki kişilerde ve çalışan kişilerde oldukça sık görülürken migren herkeste görülüyor. Hatta ev kadınları ezici çoğunlukta.


Migren neden kadınlarda daha sık görülüyor?
Migrende kadın ve erkek farklılığı söz konusu. Migren üretken dönemlerinde, hormonlarının aktif olduğu dönemde kadınlarda erkeklere göre üç kat fazla görülüyor. Kadındaki östrojen hormonu, migren için bir davetiye. Menopoz sonrasında migrenin sıklığı azalıyor ama yine de genel olarak bakıldığında migren sıklığı kadınlarda erkeklerden iki misli fazla.


Migren tedavisinde neler değişti?
Günümüzde çok etkili migren ilaçları var. Spesifik tedavinin anlamı şu; tanınız yanlışsa o zaman hiç etkisi yok. Bir antidepresan herkese iyi gelebilir. Hedefe yönelik tedaviler geliştirildi. Bu spesifik tedavilerle birlikte tanı daha da önem kazandı. Tanının daha garanti olması için bazı ölçeklere kulak vermemiz gerekiyor. Bu amaçla migren ölçeği olarak üç soruluk ''ID migren testi''ni kullanıyoruz.


ID migren testi nedir?
Çalışan kişilerde ki çalışan kişilerde gerilim tipi baş ağrıları çok oluyor onlarda bu testi migreni ayırt edebilmek için uyguladık. Hasta eğer son üç ayda iki kez baş ağrısı çektiyse ve bu ağrısı bir doktora başvuruyu düşündürecek bir ağrıysa ya da kişiyi engelliyorsa şu üç soruyu sorduk:


Ağrı sırasında hiç ışıktan rahatsız oldunuz mu?
Ağrı sırasında hiç mideniz bulandı mı?
Ağrınız nedeniyle en az bir gün bir kısıtlılık yaşadınız mı?
Bu üç sorunun ikisine bile evet diyorsa bu kişi yüzde 90’dan daha büyük ihtimalle migrenlidir. Bu test hekimi yönlendiren, çok etkili bir testtir.
Migrenin teşhisini doğrulayan bir tanı yöntemi yok değil mi?Evet. MR’la ya da başka bir yöntemle tanısını koyamıyorsunuz. Bunu teyit edecek olan şey, deneyimli hekimin sorularıdır.


Hayattaki fırsatları kaçırıyorlar
Migrenli hastaların sosyal ve kültürel durumlarının karşılaştırıldığı bir çalışmada entelektüel ve sosyoekonomik durumlarının daha düşük olduğu ortaya çıkmış. Bu, migrenlilerin hayattaki şansları fırsatları yakalayabilmeleriyle açıklanıyor. Migreniniz yüzünden yapabileceğiniz bir sürü işe başvuramıyorsunuz. Yine eğitim şansını daha çok kaçırıyorlar.
Kaynak: www.milliyet.com.tr

PEYNİR ALRKEN NEYE DİKKAT ETMELİ

| Etiketler: | 0 yorum |

Peynir alırken dikkat!
Bazı bölgelerde peynirin hijyenden uzak, gelişigüzel yöntemlerle küflendirildiği belirtilerek, küflü peynir alırken dikkatli olunması istendi.

Kadınlar Pazarı’nda halk sağlığını ciddi anlamda tehdit eden gıda ürünlerinin satışına son vermeyi hedefleyen Tarım İl Müdürlüğü ile Karatay Belediyesi, bölgedeki denetimlerini artırdı.
Bir süre önce sağlıksız kıyma ve sucuklara yönelik baskın düzenleyen ekipler, ardından Konya’da fazlaca tüketilen küflü peynirlere yönelik denetim yaptı. Kadınlar Pazarı’nda hijyenik olmayan şartlarda üretilen küflü peynirlerin satışını sonlandırmak isteyen ekipler, yaklaşık 1 ton küflü peynire el koyarak, imha ettiler.

Denetimlerden sonra, pazardaki birçok satıcı küflü peynirleri tezgah altından gizli satmaya başladı. Bu durum, baskından önce 5 YTL civarında olan küflü peynirin kilosunu 8,5 YTL’ye kadar çıkardı. Yetkililer, peynirlerin doğu illerinden getirildiğini belirterek, "Daha sonra burada çuvalların içine basıyorlar. Paslı sac ve çivi sokarak ya da hijyenik olmayan nemli ortamlarda bekletilerek küflendiriyorlar. Bu peynirlere de vatandaşlar yoğun ilgi gösteriyor" dedi.

Küflü peynir araştırıldı
Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Durak, Konya’da ve bazı illerde satışan sunulan küflü peynirler konusunda bir araştırma yaptıklarını söyledi.

Türkiye’deki küflü peynirlerin kontrolsüz üretildiğini, kesinlikle izinalınmadan üretim yapıldığını ifade eden Durak, şunları kaydetti: "Fransa’nın ünlü küflü peynirinden esinlenerek üretiliyor. Fakat Fransa peyniri mayalanma sırasında özel olarak aşılanma yöntemiyle küfleniyor. Konya ve çevresindeki peynirler tamamen hijyenden uzak, gelişigüzel yöntemlerle küflendiriliyor. Peynirler bodrum gibi yerlere ağzı açık şekilde bırakılıyor ya da şişler ve çiviler batırılıyor. Böyle bir üretim kesinlikle kabul edilemez."

Konya ve çevresinde satılan küflü peynirlerde akciğer ve solunum yollarında ciddi rahatsızlıklara yol açabilecek küflerin ürediğini vurgulayan Durak, "Bunun yanı sıra ciltte kaşınmalara ve yaralara neden olan küfler de bulunuyor. Özellikle bunlar tadının acı olmaması için yağsız peynirlerden üretiliyor. Yağlı küflü peynirlerde üreyen küfler aflatoksin üretir. Bu aflatoksinler tamamen kansorejen etkiye sahiptir. Yağlıları acımsı olduğu için fazla tüketilmez ama yine de uyarmak gerekiyor" dedi.

Durak, kontrolsüz şekilde üretilen bu peynirlerin satışının alınacakönlemlerle yasaklanması gerektiğini belirterek, "Bölgede küflüpeynirlerin sağlık açısından faydalı olduğu sanılıyor. Bu yüzden de tüketimi çok yaygın. Ancak nasıl üretildiği ve içinde ne tür küflerin bulunduğu bilinmiyor. Küflü peynirler sanıldığı gibi penisilin etkisi göstermiyor aksine sağlık sorunlarına yol açıyor" diye konuştu.
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/

SARMISAĞIN YARARLARI

| Etiketler: | 0 yorum |

SARMISAĞIN YARARLARI

Sarmısağın en büyük yararı aslında kuşkusuz yemeklerinize tat katmasıdır. Ama sağlığa olan faydaları da göz ardı edilemez.


Birçok çalışma, sarmısağın kötü kolesterol LDL’yi düşürdüğünü, iyi kolesterol HDL’yi yükselttiğini, kan basıncını ve kalp hastalıkları riskini azalttığını bildiriyor. Sarmısak ''alicin'' denilen bir bileşik içerir ve bu şekilde antibiyotik aktivite gösterir.

Cilt, sindirim ve solunum sistemi enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Sarmısak içerdiği C vitamini ve selenyum ile antioksidan bir besindir. Bunlar vücuda zarar veren maddelerin etkinliğini azaltmak için gerekir. Sarmısak tüketimi kan şekeri düzeyini düşürücü etki yaratabilir. Ayrıca kansere karşı koruyucu etkisi de vardır.

BEBEKLERDE ÖKSURUK ŞURUBU

23 Ocak 2008 Çarşamba | Etiketler: | 0 yorum |


Bebeğe öksürük şurubu vermeyin

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, 2 yaşın altındaki çocuklara verilen öksürük şurubunun kalp ritmini bozup, hızlandırdığını açıkladı


ABD’nin en büyük sağlık otoritesi olan FDA, dün yayınladığı bir açıklamayla aileleri reçetesiz satılan ve çocuklara özel üretilen soğuk algınlığı ilaçlarıyla ilgili uyardı. FDA bu konudaki ilk tavsiyesini sonbaharda yayınlamıştı.
Hatta “Bu ilaçlar çocuklarda işe yaramıyor” dedikten sonra onlarca ilaç piyasadan çekilmişti. Ancak FDA otoriteleri, ailelerin durumun ciddiyetini tam olarak anlamadığını söyleyerek dün resmi bir açıklama yaptı. İki yaşın altındaki çocuklar için eczanelerde reçetesiz olarak satılan soğuk algınlığı ilaçlarının ve öksürük şuruplarının yarardan çok zarar getirdiğini söyledi.

Hayati tehlike var
FDA, “Çocuklara bu ilaçları vererek hayatlarını tehlikeye atabilirsiniz” şeklinde çok sert bir ifade kullandı. FDA daha büyük çocuklar için araştırmalarına devam ettiklerini, ancak şimdilik 6 yaşın altındakilere de ilaçların olabildiğince az verilmesi gerektiğini söyledi. FDA en büyük problemin yüksek miktarda aktif madde içeren bu ilaçların, aşırı dozda verilmesi olduğunu ve bunun da kalp ritmini bozup, hızlandığını belirtti. Dekonjestan (burun tıkanıklığı giderici), ekspektoran (balgam sökücü), antihistamin maddelerinden özellikle uzak durulması gerektiği vurgulandı. Uzmanlar, yetişkinlerde işe yarayan bu ilaçların çocuklarda etkisiz olduğunu hatırlatarak “Bol bol sıvı içirerek iyişleşmesini bekleyin” tavsiyesinde bulundu. Her adımın doktor kontrolünde atılması gerektiği hatırlatıldı.

BÖBREK TAŞI KİMLERDE OLUR

| Etiketler: | 0 yorum |

Yeterince su içmemek böbrek taşlarının oluşumu için risk faktörüdür. Taşları önlemek için ise günde 8 - 10 bardak su yeterli.
17 Ocak 2008 PerşembeDr. Hasan İnsel
Son yazımda safra kesesi taşlarından bahsetmiştim. Bu yazımda da yine insan vücudunda oluşan başka taşlardan, böbrek taşlarından bahsedeceğim. Ürolog Dr. Serdar Erkan anlatıyor bize böbrek taşlarını.
Böbrek taşları idrardaki tuzların ve minerallerin birbirine yapışması sonucunda oluşur. Bu oluşan taşlar böbreklerde kalabilir veya idrar yollarında gezebilirler. Boşaltım sistemi dediğimiz ve atık maddeleri vücuttan atan sistem böbrekler, idrar boruları, mesane ve idrar yolundan ibarettir. Böbreklerde üretilen idrar, bu sistemde taşınarak mesanede depolanır ve sonra dışarı atılır. Taşlar da bunların herhangi bir yerinde bulunabilirler.

İdrar sisteminin herhangi bir yerinde oluşan taşlar ağrıya, kanamaya, idrar akışında tıkanıklığa ya da iltihaplanmaya neden olabilir. Taşlar, idrarın çok yoğun olmasından veya idrarda taş oluşumunu engelleyen maddelerin bulunmamasından meydana gelir. En sık nedeni idrarda kristal adı verilen ve taş oluşumuna neden olan maddelerin atılımının artmasıdır. Yeterince su içilmemesi de risk faktörü olabilir. Bu nedenle günde 8 - 10 bardak kadar su içmek yararlıdır. Böbrek, kalp veya karaciğer hastalığı gibi nedenlerle su alımınız kısıtlanmışsa, lütfen doktorunuzun önerilerine uyun.

Kalıtsal olabilirler
Böbrek taşları kalıtsal olabilir. Ailenizden birinde böbrek taşı varsa sizde de olabilir. Taşların yaklaşık yüzde 80’i kalsiyumdan oluşur. Taşların boyutları, gözle görülmeyecek kadar küçük, kum boyutlarında veya çapları iki santimetre ya da daha fazla olanlara kadar değişebilir. 'Geyik boynuzu’ adı verilen taşlar, böbreğin içini tümüyle doldurabilir.
Özellikle küçük olanları herhangi bir belirtiye neden olmayabilir. İdrar kesesindeki taşlar, alt karın bölgesinde ağrıya sebep olabilir. İdrar borusunu veya böbreğin çıkışını tıkayan taşlar ciddi ağrılara yol açabilir. ''Renal kolik'' denen bu ağrılar çoğunlukla yan tarafta olan veya karından aşağılara ve uyluk bölgesine yayılan dayanılmaz ağrılarla kendini belli eder. Ağrılar aralıklarla şiddetlenip, hafifleyebilirler. Diğer şikâyetler bulantı, kusma ve idrarda kan bulunmasıdır. Kişi, özellikle taş idrar borusundan aşağı doğru geçerken sık sık idrara çıkma ihtiyacı hisseder.Taşlar, idrar yolu enfeksiyonlarına sebep olabilir. İdrar yollarını uzun süre tıkadıklarında, biriken idrar, böbreğin şişmesine yol açar ve böbreğe zarar verir.

Tedavi yöntemleri
İdrar tahlilinde kan ve kristal görülmesi öncelikle taş düşündürür. Taşların teşhisi sonografi, röntgen veya bilgisayarlı spiral tomografi gibi görüntüleme testleriyle idrar yollarını inceleyerek konur.
Taşın atılması için doktorunuz genellikle, bol su içilmesini tavsiye edecek ve ağrı kesici ilaçlar verecektir. Eğer taş kendi başına dışarı çıkamayacak kadar büyük ise veya idrar yollarında bir yere takılmışsa (bu 10’da 1 - 2 ihtimaldir) taşlar dışarıdan verilen ses dalgaları ile parçalanabilirler. Bazı taşların ise ses dalgaları ile kırılmak yerine endoskopik yöntemlerle alınması gerekmektedir.Yeni taş oluşumunu engellemek için alınacak önlemler, taşın bileşimine bağlıdır. Onun için eğer taş düşürdüyseniz bunu saklayın ve doktorunuza götürün. Bu taşlar analiz edilerek tedavi için öneriler verilebilir. 24 saatlik idrarda taş risk analizi yapıp, taş oluşumuna neden olan faktörleri belirlemek ve tedaviyi ona göre planlamak idealidir.
Kalsiyum taşı oluşumuna neden olan idrarda yüksek seviyede kalsiyum bulunmasıdır. Kalsiyum; süt, peynir gibi ürünlerde bulunur. Oksalat taşları ise salatalık, ıspanak, kakao, fındık, biber, çay, kahve, çikolata, çilek gibi oksalat bakımından zengin olan yiyeceklerin aşırı tüketimi sonucunda meydana gelebilir. Bu durum için beslenmede bir değişiklik yapılması yardımcı olabilir. Ürik asit içeren taşlar için et, balık ve tavuk tüketimi düşük olan bir beslenme tavsiye edilir çünkü bu yiyecekler idrardaki ürik asit seviyesini artırır. Ürik asit üretimini düşürmek için doktor ilaç verebilir. Ayrıca bol su içilmelidir.



Riskin arttığı durumlar
C ve D vitaminlerinin günlük önerilen miktarlardan fazla alınması.Kilo alınması insülin direncine ve idrarla kalsiyum atılımının artmasına yol açarak taş riskinin artmasına neden olur.Hareketsiz bir yaşam sürmek. Bazı ilaçlar.Östrojen düzeyleri düşen menopoz sonrası kadınlarda böbrek taşı gelişme riski artar.Yumurtalıkları ameliyatla alınmış olan kadınlarda da risk daha fazladır.Sık sık idrar yolu enfeksiyonu geçirenlerde de risk artmıştır. 30 - 50 yaşları arasındaki erkeklerde böbrek taşları daha sık görülür.

OVER KANSERİ NEDİR

| Etiketler: | 0 yorum |

Over kanserine kontrol şart!

Over kanseri, yumurtalıkların dışına yayılmadan önce genellikle belirti vermeyen ve bu nedenle geç teşhis edilen bir kanser.

Dr. Hasan İnsel
Düzenli jinekeoljik kontroller, erken tanı bakımından çok önemlidir
Yemek yiyoruz, Jinekolog Prof. Dr. Ergin Bengisu ile birlikte, Nişantaşı’nda, İl Patio restoranda. Harika İtalyan yemekleri. Ergin karidesli linguini, ben de deniz mahsüllü pizza yiyorum. Şef işini harika bildiğinden, deniz mahsüllü pizzaya hiç peynir koymamış, sadece domates salçası ile yapmıştı. Doğrusu da buydu zaten. Hem yemekler, hem de ortam nefis olunca, insan da konuşup duruyor. Tabii Ergin’le beraber olunca da, konu dönüp dolaşıp jinekolojiye geliyor. Erken tanının, önleyici tıbbın önemini konuşurken Over kanserinden bahsetmeye başladık. Over kanserinde, erken tanı ve düzenli kontroller çok önemli, başlarda bu hastalık bir şikayete yol açmadığından çoğu vaka geç teşhis ediliyor. Uzun, uzun anlattı Ergin Hoca Over kanserini, sizler için, işte anlattıkları.
Yüzde 20’si erken tanınıyor
Kadınlarda kanserden ölümlerin beşinci, hatta bazı araştırmalara göre dördüncü sırasında yer alan over (yumurtalık) kanseri, yumurtalıkların dışına yayılmadan önce genellikle belirti vermeyen ve bu nedenle geç teşhis edilen bir kanser türüdür. Hastaların sadece yüzde 20’sinde erken tanı konulabiliyor. Over kanserinin erken tanısı için kesin bir tarama testi yoktur. Düzenli pelvik muayene ile birlikte, ultrason tetkiki erken tanıda önemlidir. Kanser belirteçlerinin bakıldığı kan testleri over kanseri taramasında kullanılmasına rağmen, bu kan testlerinin hiçbiri, sadece over kanserine ait değildir ve bu nedenle özel olarak over kanserini saptama yeteneğine sahip değildir. Bu nedenle over kanserine hastaların çoğunda, başka yerlere yayıldıktan sonra tanı konuluyor. Over kanserinde düzenli yapılan jinekeoljik kontroller, erken tanı bakımından çok önemlidir.
Bazı şikâyetler işaret olabilir
Over kanseri terimi, aslında yumurtalık içindeki farklı doku tiplerinden köken alan değişik tümörlerin bir grubunu temsil ediyor. Over kanserinin en sık görülen tipi, yumurtalıkların yüzeyindeki epitel hücrelerinden (dış katmandaki hücreler) çıkan tip. Yumurtayı yapan germ hücrelerinden veya organın destek dokusundan (stroma) gelişen over kanserleri ise daha seyrek. Yumurtalıklarda selim (kanserli olmayan) tümörler ve kistlerde bulunmakta olup bunlar over kanserlerinden çok daha sık karşılaşılan durumlar.
Her ne kadar erken belirtileri olmasa da, bazı şikayetler over kanserinin erken uyarı işaretleri olabilir. Bu nedenle, aşağıdaki belirtiler doktorunuz tarafından bilinmeli ve değerlendirilmeli.
Şişkinlik
Pelvis veya karında dolgunluk hissi, ağrı
Sık idrara gitme
Çabuk doyma hissi (batında oluşan sıvının basıncından, yemekte çabuk doymak)
Özellikle yukarıdaki sorunların yeni başlamış olması, belirtilerin şiddetli olması ve iki ya da üç hafta sürmesi durumunda kadınların bir jinekologlarına gitmelidir.Tabii bu şikayetler mutlaka over kanseri olduğu anlamına gelmiyor. Birçok zararsız durum da benzer yakınmalara yol açabilir. Ayrıca iritabl bağırsak sendromu ve idrar yolu enfeksiyonu gibi bu durumlar, over kanserinden çok daha sık görülmektedir. Âdet öncesi dönemde de benzer benzer şikayetler ortaya çıkabilir.
Riski artıran faktörler
Ailede over kanseri öyküsü. Bir veya daha çok yakın akrabasında over kanseri olan kadınlarda risk artar. BRCA 1 ve 2 genleri kadınları tümörden koruyan genlerdir. BRCA 1 ve 2 genlerinde mutasyon (gen yapısında bozulma) olan genleri taşıyanlarda, over kanseri gelişme riski ciddi oranda daha fazladır. Ancak bu genleri taşıyanlara bağlı kanserler, yani ailevi over kanserleri, tüm over kanserlerinin sadece yüzde 10’unu oluşturmaktadır. Yaş. Elli yaşın üstündeki kadınlarda over kanseri riski, daha genç kadınlara göre yüksektir ve 60 yaşından sonra bu risk daha da artmaktadır. Over kanserine yakalanan kadınların yaklaşık yüzde 50’si 63 yaşın üstündedir.
Doğum ve adet. Hiç doğum yapmamış kadınlarda over kanseri gelişme riski daha yüksektir. Doğum sayısıyla over kanseri riskinde azalma arasında doğrudan bir ilişki var. Bu risk faktörü bir kadının yaşamı boyunca gördüğü adet sayısı ile ilişkili gibi görünmekte. Erken adet görmeye başlayanlar (12 yaşından önce), çocuğu olmayanlar, ilk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuranlar veya 50 yaşından sonra menopoza girenlerde risk daha fazla.
İlaçlar. Bazı çalışmalar kısırlık tedavisi veya menopozdan sonra hormon tedavisi alan kadınlarda riskin biraz daha yüksek olduğunu göstermiştir. Doğum kontrol haplarının bu hastalığa yakalanma riskini azalttığı düşünülmektedir. Şişmanlık. Obez kadınlarda over kanserinden ölümlerin normal kilolu kadınlardan fazla olduğu bildirilmiştir. Talk pudrası. Bazı çalışmalar genital bölgelerine düzenli talk pudrası süren kadınlarda riskin biraz daha yüksek olduğunu bildirmiştir.
Kaynak: www.milliyet.com.tr

CİLDİNİZİ KİRLİ HAVALARDAN KORUYUN

| Etiketler: | 0 yorum |


Cidinize önem verin!

Uzmanlar havanın çok kirli olduğu saatlerde zorunlu olmadıkça dışarı çıkılmaması gerektiğini, bunun cildi olumsuz etkilediğini belirtti.

Süleyman Demirel Üniversitesi Dermatoloji Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Vahide Baysal Akkaya yaptığı açıklamada, Isparta’nın hava kirliliği yüksek iller arasında yer aldığına dikkati çekerek, "kış aylarında hava kirliliği ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Maalesef Isparta’da da son yıllarda ciddi boyutlarda hava kirliliği oluşmaktadır. Havanın çok kirli olduğu saatlerde zorunlu değilse dışarı çıkmamak deri sağlığı ve genel sağlığımız için yararlıdır" dedi.
Kirli havanın içinde zehirli maddeler bulunduğuna işaret eden Akkaya, cildin de bu havayla direkt temas halinde olduğunu kaydetti. Zehirli maddelerin, ciltle temas ettiğinde canlı hücrelere zarar verdiğini, gözeneklerin zararlı maddelerle dolmasına ve liflerin gerilmesine neden olduğunu anlatan Akkaya, şöyle konuştu: "Böylece ciltte kırışıklıklar oluşur. Kir, makyaj artıklarıyla birleşir ve serbest radikalar yani zararlı moleküller üretir. Bu da cildin boğulmasına neden olur. Gözenekler kapanır, cildin nefes alması engellenir. Sağlıklı cildin kirli ortamlarda yoğun olarak yıprandığını ve tahriş olduğunu görmekteyiz. Kirli havadan zarar gören ciltlerde, cilt sertleşir, nemini yitirir, kuruluklar meydana gelir, solgunlaşma, zamansız yaşlanma, kaşıntı, tahriş, iltihaplanma, alerjik reaksiyonlar ortaya çıkarır. Tabii tüm bu etmenler çeşitli deri hastalıklarını doğurur."
Korunma önlemleri
Vatandaşlara, havanın kirli olduğu dönemde mümkün olduğunca dışarı çıkmamaya özen göstermeleri uyarısında bulunan Akkaya, sözlerini şöyle tamamladı: "Hava kirliliğinin dışında kış aylarında deri temizliğine özen göstermek gereklidir. Özellikle akşamları derimizi ılık su ve deri pH’ına uygun asidik (pH, 5.5) veya nötr (pH 7) temizleyiciler kullanarak yıkamak önemlidir. Yüzün ve ellerin çok sık alkali sabunlar (normal banyo ve lavabo sabunları) kullanarak yıkanması kuruluğu artırabilir.
Yüz ve eller yıkandıktan sonra mutlaka kurulanmalı ve nemlendirici kremler kullanılmalıdır. Kışın sıvı alımı genellikle azalmaktadır. Derinin nemlendirilmesi için sadece dışardan nemlendiricilerin kullanılması yeterli değildir, bol sıvı alınması da gereklidir. Kış aylarında ihmal edilen bir durum da güneşten koruyucu kullanımıdır. Kış aylarında özellikle karlı havalarda mutlaka güneşten koruyucuların kullanılması gereklidir. Kardan yansıyan güneş ışınları güneş yanıklarına neden olabilir. Güneşten koruyucular dışarıya çıkmadan 20-30 dakika önce güneş görecek tüm bölgelere ince bir tabaka halinde sürülmeli, 3-4 saat aralarla tekrarlanmalıdır.

KANSERİ ÖNLEMEK İCİN YÜRÜYÜN

| Etiketler: | 0 yorum |

Yürümek kanseri önlüyor


ABD'de yapılan kapsamlı bir araştırma, fiziksel aktivitenin kolon kanseri riskini azalttığını ortaya koydu.Araştırmada 40-65 yaş arası 79 bin 295 kadın 16 yıl boyunca takip edildi.

Washington Üniversitesi Top Okulu'ndan Dr. Kathleen Y. Wolin, haftada sadece bir saat yürüyüş yapmanın hastalığa karşı koruduğunu bildirdi. Wolin, International Journal of Cancer dergisindeki araştırmasında, ''Bulgularımız gösteriyor ki, düşük yoğunluklu aktiviteler riski azaltmada yeterli olmakla birlikte, daha kuvvetli aktivite riski daha da azaltabilir'' diye yazdı.
Araştırmada 40-65 yaş arası 79 bin 295 kadın 16 yıl boyunca takip edildi. Bunların 547'si bu zaman içinde kolon kanserine yakalandı. Araştırmada, haftada 1 ila yaklaşık 2 saat yürüyen kadınların yürümeyenlere oranla kolon kanserine yakalanma riskinin yüzde 31 daha az olduğu tesbit edildi.
Haftada 4 saatten fazla orta derecede veya kuvvetli egzersiz yapan kadınların kansere yakalanma oranının ise haftada bir saatten az süreyle egzersiz yapanlara kıyasla yüzde 44 daha az olduğu belirlendi.

YORGUN DÜŞMENİN SEBEPLERİ

22 Ocak 2008 Salı | Etiketler: | 0 yorum |

İnsanı yorgun düşüren 11 enerji düşmanı
İşte insanı yorgun düşüren ve enerjisini bitiren en büyük 11 düşman. Görmek için Tıklayın... Bilim adamları, kronik yorgunluk ile tüm bu etkenler arasında şaşılacak bağlantılar olduğunu tespit ettiler.


1- Derin uykuda bizi rahatsız edenler:
Gürültü stres yaratır ve stres tansiyonu yükseltir. Sonuçta sürekli halsiz ve uykulu oluruz. Bunun için size önerimiz, yatak odanızdan saat gibi ses çıkarabilecek tüm eşyaları kaldırmanız olacaktır.


2- Kahve ve çay:6 fincandan sonrası zarar:
Kafein uyarıcı etki yapar, yani beyne daha fazla enerji emri verir. Günde 3 fincan kadar çay veya kahve içersek, bu canlandırıcı özellikten iyi şekilde faydalanırız. Fakat miktar ikiye katlanırsa, kafein ve tein, vücudumuzdaki demiri emer. Bu durumda beyin ve kalbe yeterli oranda oksijen gitmez. Sonuçta kendimizi çok yorgun hissederiz.


3- Karbonhidrat uyku hapı etkisi yapar:
Tüm karbonhidratlar, aç karnına yenildiği zaman ağırlık yapar. Siz siz olun, aç karnına bu besinleri tüketmemeye özen gösterin.


4- Su eksilirse dikkatiniz de dağılır:
Her gün yaklaşık 8 bardak su içmemiz gerekiyor, yoksa hissedilir bir biçimde enerji boşluğuna düşeriz. En iyisi, her saat başı içine biraz limon suyu sıkılmış bir bardak su içmektir.


5- Cep telefonu hipnozdan beter:
20 dakikadan uzun telefon görüşmelerinin uyku hipnozu gibi bir etki yaptığı ortaya çıktı. Dolayısıyla, uzun süreli ve sık olarak telefonla konuşmak bizi yorar.


6- Duş alacağımıza yatağa geri dönelim daha iyi:
Suyun sıcaklığı vücut sıcaklığının çok üzerindeyse bünyemiz uyku getiren hormonları fazlasıyla salgılamaya başlar. Akşamları iyi uyumak için sıcakla, sabahları enerji depolamak için ılık suyla yıkanın!


7- Bazı besinlere karşı dayanıksız olabilirsiniz:
Her şeyi doğru yaptığınız halde zinde değilseniz, "çölyak" hastası olabilirsiniz. Bu bünyenizin tahıl nişastalarını işleyememesi anlamına gelir. Baş ağrısı ve yorgunluktan şikayet eden bu kişilerin buğday, arpa gibi tahıllardan uzak durması gerrekir.


8- Kola bünyeyi aside boğar:
Az harekete bir de aşırı kola, çay ve et tüketimi eklenirse, bünyede aşırı asit meydana gelir. Sonuçta da dolaşım bozuklukları, migren, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi rahatsızlıklar yaşanır.


9- Gürültü de yorar:
Uzun süreli gürültüye maruz kalan insanların enerjisi tükeniyor. Bağıra çağıra konuşan insanların arasında olmak bile insanı yormaya yetiyor.


10- Floresan ışığı kronik esnemeye neden olur:
Floresan ışık, öğrenme ve konsantrasyon yetimizi yüzde 60 oranında düşürür. Gün içinde saatlerce bu ışığa maruz kalan birinin bağışıklık sisteminin zayıfladığı ispatlandı. Bu da kronik yorgunluğa neden olabilir.


11- Küften uzak durmalı:
Bulunduğunuz ortam yeterince havalanmıyorsa küf oluşabilir. Bünye, küfe tıpkı mikroplarda olduğu gibi karşılık verir, bununla mücadele eder. Bu da açıklanamayan sürekli yorgunluğa neden olabilir.

ŞİŞMANLIĞIN NEDENLERİ

| Etiketler: | 0 yorum |


Şişmanlığın 8 gizli nedeni

Hareketsiz yaşam şişmanlığın en büyük sorumlusu. Ancak uzmanlar, şişmanlığa yol açan yeni faktörlerden söz ediyor
Bugüne kadar hesap basitti: Çok fazla yemek ve az hareket etmek kocaman bir göbek demekti. Ancak bu bilgiyi küçücük çocukların bile bilmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Dünyada genel olarak baktığımızda obezite azalmıyor tersine artıyor.
Ancak endokrinoloji uzmanları şişmanlığa sebep olan yeni faktörler de keşfettiler. Bilimadamları 'elbette ki insanların yakabileceğinden daha fazla kalori edinmesi her zamanki gibi en büyük problemimiz' diyor ancak işin içinde başka faktörlerin de olduğunu belirtiyorlar. İşte şişmanlığa sebep olan gizli düşmanlar:


1. UYKU PROBLEMLERİ
Yapılan araştırmalar, günde 12 saatten az uyuyan okul çağı çocuklarının, 12 saat ve daha çok uyuyanlara göre 3.5 kat daha fazla obezite riskine sahip olduklarını ortaya koyuyor. İşin en ilginci anne-babanın obez olması, hareketsizlik, uzun saatler TV seyretmek gibi faktörlerin hiçbir bu çocuklarda uyku kadar etkili olmuyor! Bilimadamları bunu uyku sırasında leptin hormonunun seviyesinin düşmesine bağlıyor.
Çünkü leptin vücutta metabolizmanın hızlanmasına yardımcı oluyor ve açlık hissini önlüyor. Bu süreç yetişkinlerde de aynı şekilde işlediği için gece uykusuna özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Uyku öncesinde yapacağınız ılık bir duş ve içeceğiniz bir bardak sıcak süt sizi daha da rahatlatacak. Eğer kronik bir uyku probleminiz varsa mutlaka bir doktora danışmalısınız.

2. GENETİK MİRAS
Gen araştırmaları şimdilerde şişmanlıkla ilgili araştırmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Çünkü açlığın sorumlusunun bazı genler olduğu düşünülüyor. Tek yumurta ikizleriyle yapılan araştırmalar gösteriyor ki vücut ağırlığının yüzde 70'ine kadar olan kısmını genlerimize sadece yüzde 30'luk bir bölümünü ise çevre faktörlerine borçluyuz. Bilimadamları şişmanlığa yol açan gen sayısının 30-100 arasında olduğunu söylüyor.
Hepsinin tek başına çok küçük bir etkileri var. Ancak bir araya geldiklerinde tartının ibresini fırlatıveriyorlar. Buna göre iştahı artıran genler, vücuda elma veya armut formunu veren genler, metabolizmayı yöneten genler belirlenmiş durumda. Yuvarlak genlere sahip olanların maalesef yediklerine çok dikkat etmesi gerekiyor. Her şeyden önce özellikle yaşamın belli dönemlerinde özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Örneğin hamilelik döneminde veya menopoza girerken. Doktorlar gelecekte bu gen durumunu dengeleyecek ilaçların çıkacağını söylüyor. Ama o zamana dek yapılacak şey beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek.

3. İLAÇLARIN ETKİSİ
Pek çok kadın bazı doğum kontrol ilaçlarının yarattığı kilo problemlerinden haberdar. Aslında sadece doğum kontrol ilaçları değil genel olarak pek çok ilaç fazla kiloya sebep olabiliyor. O yüzden hastasına ilaç yazan bir doktorun bu konuda hassas davranması gerekiyor. Örneğin bazı depresyon ilaçları 3-4 kiloya kadar artışa sebep olabiliyor. Tansiyon için kullanılan kimi ilaçlarsa ekstra 2 kilo anlamına gelebiliyor. Diyabet ilaçlarının 3-4, insülin şırıngalarının ise uzun vadede 10-15 kiloya kadar artışa sebep olduğu biliniyor.
Bu yüzden özellikle diyabet problemi olanların erkenden spor yapmaya başlamaları tedavi sırasında gelebilecek kilolara karşı koymaları açısından önemli. Eğer ilaç kullanımında kilo alma gibi bir endişeniz varsa bunu mutlaka doktorunuzla paylaşmalısınız. Belki de daha ince bir alternatifiniz olabilir.

4. KLİMALAR
Üşüdüğümüzde veya terlediğimizde vücudumuz ısıyı ayarlamak zorunda kalır ve bunun içinde enerjiye ihtiyacı olur. Klimalar ise işte bu görevi üstlenirler. Hayvanlar üzerinde yapılan bir deneyde sıcakta veya soğukta kilo verdikleri gözlemlenmiş. Gün boyunca sabit olarak ısıtılan veya klimayla soğutan mekanlarda yaşıyoruz. Bu ısı ortalama 26 derece civarında. Ve tam da bu ısıda ekstra hiçbir şey yakmak mümkün değil. Bu yüzden vücudunuza rahat vermeyin ve onu zaman zaman ısı değişimlerine maruz bırakın. Mesela saunaya girin ardından buz gibi havuzda yüzün. Hatta bazı geceler pencereler açık olarak uyumaktan korkmayın. Bu sizin bağışıklık sisteminizi de harekete geçirecek emin olun.

5. EVLENMEK
Sadece kişisel tecrübeler değil bilimsel araştırmalar da evliliğin yemek alışkanlıklarını hem kadın hem de erkek açısından bilinçsizce değiştirdiğini ortaya koyuyor. İngiltere Newcastle Üniversitesi bilimadamları, yaptıkları çalışmalarda evlendikten sonra erkeklerin daha sağlıklı beslendiklerini, kadınlarınsa yemelerine çok fazla dikkat etmeyip kilo aldıklarını ortaya çıkarmış. Uzmanlar bunun sebebini kadınların daha fazla et ve büyük porsiyonlarda yemek yemesine, evlilikle ilgili strese daha yatkın olmalarına ve genel olarak sağlıksız beslenmelerine bağlıyor.
Peki bu konuda ne yapılabilir? Bilimadamları esprili bir cevap veriyor ya bekar kalacaksınız ya da eski sabit beslenme alışkanlığınızı devam ettireceksiniz.

6. NİKOTİN
Her geçen gün daha çok insanın sigaradan vazgeçmesi sağlık açısından çok güzel bir şey. Ancak bunun etkilerini sadece ciğerlerde ve deride değil maalesef tartıda da görüyorsunuz. Amerika'daki Michigan Üniversitesi bilimadamları sigarayı bıraktıktan sonra sanıldığından da çok kilo alındığına dikkat çekiyor. Diyelim sigara içerken 2-6 kilo fazlanız varsa sigarayı bıraktıktan sonra bu fazlalık rahatlıkla 7-8 kiloyu bulabiliyor. Çünkü nikotin iştahı kesiyor ve metabolizma çalışmasını hızlandırıyor. Ancak kilo bile alsanız yine de değer çünkü sağlığa nikotinden daha fazla zarar veren bir şey yok.
Uzmanlar sigarayı bırakanların özellikle ilk 6 ay çok dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Kilo alımını önlemek, kilo almaktan daha kolay. Önemli olan bunun bilincine içtiğiniz son sigarada varmak ve buna göre bir bilanço yapmak. Yani daha az yemek ve daha çok spor yapmak.

7. YAŞ
Araştırmalar, insanoğlunun 20 yaşının ortasına kadar her ay 300 gram aldığını gösteriyor. Yaşlandıkça da kas grubundan kaybediyoruz. Ancak bu kas grubu önemli çünkü tek başlarına bile kalori yakmak için onlara ihtiyacımız var. 25-30 yaşlarında kilo daha da çok artıyor. Bu 40 yaşına kadar böyle gidiyor. Menopoz döneminde östrojen azaldığı için ekstra kilolar alınıyor. Bu yüzden yaşlandıkça kas egzersizlerine önem vermelisiniz. Ayrıca protein tüketimini de artırmalısınız. Çünkü kas gücünü artırmak için proteine ihtiyacınız var.

8. STRES
Bütün bir gün etrafta koşuşturursak aslında kilo vermemiz gerek değil mi? Ancak Amerika'daki Chicago üniversitesi'nde yapılan bir araştırma bunun aksini gösteriyor. Özellikle kadınlar stres zamanlarında lüzumsuz bir şekilde kilo alıyorlar. Üstelik stres faktörleri ne kadar artarsa o kadar çok kilo alıyorlar. Çünkü stres sırasında kortizol denilen bir madde salgılıyoruz. Bu da yağ hücrelerini harekete geçiriyor ve enerjinin görevini yapmasını engelliyor.
Bu stres yükü haftalar boyu sürerse o zaman vücut, yağ deposu rezervini artırıyor. Bu yüzden kendinize zaman zaman mutlaka özel vakit ayırın. Stresinizin üstesinden gelebilmek için birileriyle konuşmak ya da düşüncelerinizi yazıya dökmek de iyi gelebilir. Boston Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre gerilimden en kolay kurtulmanın yolu onun üzerine gitmek.


ORTA KULAK İLTİHABI

| Etiketler: | 0 yorum |

Denizli Devlet Hastanesi Başhekimi ve çocuk hastalıkları uzmanı Uz. Dr. Ramazan Canural, orta kulak iltihabının çocuklarda ağır işitme kaybına yol açarak konuşma gelişimini bozabileceğini bildirdi..

Orta kulak iltihabının teşhis ve tedavisinin oldukça önemli olduğunu vurgulayan Uz. Dr. Canural, çocuklarda en sık görülen hastalıklar arasında yer aldığını ifade etti. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının sıkça görüldüğü kış ve ilkbahar aylarında orta kulak iltihaplarının da arttığını kaydeden Canural, "Şiddetli kulak ağrısı yapıp iltihap bazen diğer organları da etkileyebilir. Ayrıca kulakta tıkanıklık, basınç hissi, burun akıntısı ve ateş görülebilir." dedi.

Ağrıyı tanımlayamayacak kadar küçük çocuklarda huzursuzluk ve ağlama görüldüğünü anlatan Başhekim Canural, "Bunun yanı sıra çocuklar, hasta kulağını çekiştirir. Ayrıca ağrımayan ancak işitme kaybına sebep olan orta kulakta sıvı birikimiyle karakterize edilen kronik bir iltihap türü de mevcuttur. Bunda önce ilaç, yetersiz kaldığı takdirde ise küçük bir tüpün kulak zarına takılmasıyla tedavi yapılabilir. Uygun tedaviyle iltihap ve orta kulaktaki sıvı kaybolur, işitme tamamen normalleşir." şeklinde konuştu.

Tedavi edilmezse işitme kaybının kalıcı hal alabileceğini de kaydeden Canural, şunları söyledi: "Anne ve babaların bu konuda dikkatli ve bilinçli olması gerekir. Çocuklarında açıkladığımız belirtilerden kulakta ağrı, huzursuzluk, işitme azlığı ve ateş görüldüğü durumlarda hastaneye başvurmaları önemlidir."
Kaynak: http://www.sabah.com.tr/

CİLDE FAYDALI GELEN VİTAMINLER

| Etiketler: , | 1 yorum |


Yiyin cildiniz parlasın

A vitamini ciltte mucizeler yaratır, hücreleri yeniler. Gençlik vitamini olarak tanımlanan C vitamini cildi gergin ve dolgun gösterir. E vitamini yüzdeki ince çizgileri azaltır. Selenyum dokulara nefes aldırır. B-6'nın yeri cilt için her zaman çok özeldir. Yeşil çay ve soya fasulyesinin mucizevi etkisine ise diyecek yok.

Aldığımız veya kendimizi yoksun bıraktığımız tüm gıdalar; genetik yapımızdan hormon dengesine, cildin yağ ve nem oranından genel savunma sistemine, hafızamızdan gözlerimize, sindirim sorunlarından saç ve tırnaklarımıza, hatta duygularımıza, karakterimize kadar yansır. Hele cildimiz, gıdalara karşı öylesine duyarlıdır ki! Güzel, gergin ve ışıltılı bir cilt için bazı besinlerden ve besin takviyelerinden yararlanmak gayet akıllıcadır. Zaten kozmetik sanayi bunlardan adamakıllı yararlanıyor. Bugün size birçoğu cilde haricen de uygulanan bu besin takviyelerinden söz edeceğim.


Cilt dostu beslenme destekleri

Cildimizi geliştiren besinlerin en önde gelenleri, A-B-C-D-E-K vitaminleri, bakır, krom, çinko, demir, selenyum, magnezyum gibi mineraller, coenzim Q-10 enzimi, omega 3 ve omega 6 gibi temel yağ asitleridir. Daha birçok gıda gibi, likopen, yeşil çay ve soya fasulyesi de cildimizi koruyan ve geliştiren, son moda antioksidanlar arasında yer alırlar. Şimdi isterseniz, cildimizin penceresinden bakarak, bu notları biraz genişletelim.

A vitamini ve betakaroten

A vitamini, tek kelime ile ciltte mucizeler yaratır. Akneli veya güneşten hasar görmüş ciltler A vitamini ile tedavi edilir. Bu vitamin, hücre yenilenmesini sağlar, saçları ve mukoza dokusunu korur, yaraların hızla iyileşmesinde önemli bir rol oynar. A vitamini önemli bir antioksidan olduğu için vücudumuzun ve cildimizin enfeksiyonlara karşı direncini arttırır. Betakaroten, A vitamininin değişik bir formudur ve en az A vitamini kadar etkilidir. A vitamininde doz aşılırsa deri kalınlaşır ama betakarotenlerin böyle bir tehlikesi de yoktur.

B vitamini çok özel

Vücudumuzda B vitaminleri eksikliği olması, birçok başka sorunun yanı sıra, cilt sorunlarına da yol açar. Çünkü B kompleks vitaminleri hücresel gelişim için gerekli olan enzimlerin oluşmasına yardımcı olurlar. Genel sağlık için tüm B vitaminleri gereklidir. Ancak cildi korumaya gelince, B-6'nın yeri çok özeldir. Bu vitamin, enfeksiyonları yaratan kimyasalları etkisiz hale getirir. B-3, B-5 ise cildimizin nemini korurlar.


C vitamini 'Gençlik Vitamini'

C vitamini cildimizi gergin ve dolgun gösteren 'kollajen doku'nun oluşumunda birinci derecede etkilidir. Aynı zamanda çok güçlü bir antioksidandır. Tüm bu nedenlerle 'Gençlik Vitamini' olarak bilinir. C vitamini, yara ve yanıkların iyileşmesini hızlandırır, cildimize parlaklık ve yoğunluk kazandırır, kan pıhtılaşmasını ve morarmaları önler, E vitamininin etkisini arttırır, demir emilimini güçlendirir ve stresin üzerimizdeki etkilerini azaltır. Şeffaf ve genç bir cilt için C vitamini çok önemlidir. Birçok kremin içine 'anti-aging' amaçlı olarak C vitamini ilave edilir. Bu kremler son zamanlara kadar pek yararlı olmuyordu. Çünkü kullanılan vitamin molekülleri cilde nüfuz edemeyecek kadar büyüktü. Ama artık cildin emebileceği nitelikte kremler geliştirildi. Bunları her yaşta kullanabilirsiniz.


D vitamini

D vitamininin kemik sağlığı için önemli olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ama daha fazlası da var. Çünkü D vitamini cildimiz için de gereklidir. Bu vitamin yaraların iyileşmesinde önemli bir rol oynar. D vitamini üretebilmek için biraz güneş ışığına ihtiyacımız var. Haftada 3 kez, 15 dakika kadar yüz, kol ve bacaklarımızı güneşe göstersek yeterlidir.

E vitamini

E vitamini çok etkili bir antioksidandır. C vitamini ve Selenyum ile birlikte alındığında etkisi artar. Bu vitamin hücre yenilenmesine yardımcı olur, yaşlanma sürecini geciktirir, ayrıca yaraların iyileşmesine katkıda bulunur. E vitamini içeren kremler raflardaki yerini almadan önce, kadınlar gözaltlarına ve ciltlerinin kuru bölgelerine, E vitamini kapsüllerini açıp sürerlerdi. Yani bu vitaminin cildi güzelleştirdiği ve ince çizgileri azalttığı çok eskiden beri bilinir. Yüz kremlerinden vücut ve ayak kremlerine kadar, E vitamini katkılı birçok ürün bulabilirsiniz.

Selenyum

Selenyum, dokuların nefes almasını kolaylaştıran, cildin elastikiyetini arttıran, önemli bir antioksidandır. Aynı zamanda güneşten gelen UV ışınlarının zararlı etkilerini azaltır. E vitamini ile birlikte alındığında vücudumuzu toksinlerden korur. Öte yandan, cildimizi de çok etkileyen tiroid hormonunun etkin çalışmasını kolaylaştırır. BakırBakır peptid en etkili cilt yenileme ürünlerinden biri sayılır. Bu madde kollajen ve elastin üretimine yardımcı olan bir antioksidandır. Aynı zamanda cildimizi dolgun tutan başka maddelerin yapımına yardımcı olur.


Bakır

Bakır peptid kozmetikleri cildi hızla toparlar. Cildimizde hasar gören kolajen ve elastin'in yenilenmesini sağlar, daha sıkı ve pürüzsüz bir doku oluşmasına yardımcı olur.

Çinko

Azıcık çinko nelere kadirdir bir bilseniz! Vücutta 100 kadar enzimi harekete geçirir. Hücre yenilenmesi için gerekli olan genetik materyalin bir kısmını temin eder, A vitamininin kullanılmasını sağlar. Çinko cilt sorunlarında, özellikle aknede en etkin tedavilerden biridir. Cilde sıkılık ve gerginliğini veren kolajen ve elastin üretimine yardımcı olur, böylece zamansız kırışmayı önler.


Coenzyme Q-10

Son yıllarda kalp ve damar sistemini korumak için sıkça önerilen bu enzimin etki sistemi E vitaminine benzer. Anti aging yararları saymakla bitmez. Cilde haricen uygulandığında (ki bazı kremlerde var), cildin nem tutma yeteneği artar, kaz ayakları ve diğer ince kırışıklıklar azalır, yaşlılık lekeleri hafifler.


Popüler olanlar

Soyalı kremler cildin su tutma gücünü arttırıyor. İnce kırışıklıkların hafifletilmesinde etkili oluyor. Pişmiş domateste ise bol miktarda bulunan likopen, son derece etkili bir antioksidan. Cildimizi ne kadar antioksidanla beslersek, kalitesini o kadar arttırırız Yeşil çayCilt bakımındaki son modalardan biri de yeşil çaydır. Arizona Üniversitesi'nde yapılan araştırmalar, bu modayı doğrular nitelikte. Konsantre haldeki yeşil çay cilde sürüldüğünde güneş hasarlarını önlüyor. Ayrıca iltihaplanmaya karşı direnci arttırıyor, cildi yumuşatıyor. Yeşil çay maskesi gözaltı morluklarını hafifletiyor.


Soya fasulyesi

Soya fasulyesinde bulunan genistein maddesinin, kolajen üretimine yardımcı olduğu biliniyor. Ayrıca soyalı kremler cildin su tutma gücünü arttırıyor. Böylece ince kırışıkların hafifletilmesinde yardımcı oluyor. Soyanın doğal partikülleri ışığın yansımasını engelleyerek cildin daha pürüzsüz görünmesini sağlıyor. Cildimize dost olan daha sayısız gıda ürünü sıralayabilirim size. Örneğin Likopen! Pişmiş domateste bol miktarda bulunan likopen, son derece etkili bir antioksidandır. Kuşkusuz cildimizi ne kadar fazla antioksidanla beslersek, kalitesini o kadar arttırabiliriz. Sonra hemen her ürüne girmiş olan aloe vera, gayet kailteli bir omega 6 yağ asidi içeren 'evening primrose oil', bal, zeytinyağı, avokado, şarap ve daha birçokları. Bu tip doğal ürünleri başka bir gün yazarım sizin için.

BILDIRCIN YUMURTASININ FAYDALARI

| Etiketler: , | 0 yorum |


Yakında eczanelerden bıldırcın yumurtası almaya hazır olun. Çünkü bu yumurtalar gençleştiriyor! İşte formül...

Bilim adamları araştırdı, gençlik yumurtası üretti. Günde 2 adet olmak üzere 10 hafta süreyle tüketimde etkili oluyor.
Özel olarak hazırlanan yemle beslenen bıldırcınlardan, insanlarda doku yıkımlanmasını azaltan yumurta elde edildi.

Araştırmaya Atatürk ve Fırat Üniversitesi öğretim üyeleri ile ABD’deki Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Küçük imza attı.
Bilim adamları insanlarda stres, hava kirliliği, radyasyon, sigara ve benzeri zararlıların meydana getirdiği, yaşlanma ile artan doku yıkımlanmasını azaltacak bıldırcın yumurtası ürettiler.

LİKOPENLİ YEM
Araştırma kapsamında Elazığ’daki bir çiftlikte, antioksidan özelliğine sahip ve domatese kırmızı rengini veren likopen maddesi karışımıyla özel bıldırcın yemi hazırlandı. Bu yemlerle beslenen bıldırcınların yumurta sarısında 22,47 mikrogram likopen çıktı.

HER GÜN 2 YUMURTA
Yumurtaların insanlarda yaşlanmayı yavaşlattığı deneylerle tespit edildi. Bu yumurtaları 10 hafta süreyle günde 2 adet yiyen insanların kanındaki likopen oranı artarken, yaşlanma göstergesi olan MDA düzeyi azaldı.
Araştırmada yer alan Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Armağan Hayırlı, "likopen madde içeren bıldırcın yumurtasının insanlarda etkisini gösterdiğini gözlemledik" dedi.

CİLDİ GENÇLEŞTİRİYOR
Likopenli bıldırcın yumurtasını gençlik aşısı olarak tanımlayan Doç. Dr. Hayırlı, "özelikle sigara tiryakileri, maden ve taş kırma işçileri, yol asfaltlamada çalışanlar gibi yoğun dumana ve radyasyona maruz kalan kişilerde doku hasarının azaltılması, bu bıldırcın yumurtası sayesinde mümkün hale geldi" dedi.
Bu araştırma ile artık eczanelerde ilaç olarak satılan likopeni almaya gerek kalmadı. Onun yerine likopenli bıldırcın yumurtaları tüketilecek. Doç Hayırlı, "Artık insanların cilt sağlığı, bağışıklık sistemin güçlendirilmesi, hastalıklara direncin ve yaşam kalitesinin ve süresinin artırılması; uygun büyüme ve gelişmenin devam ettirilmesi likopenli bıldırcın yumurtasıyla mümkün olabilecek" dedi.
Türk bilim adamlarının imza attığı bu araştırma, ABD’de yayınlanan uluslararası indeksli A kategorisindeki dergi Food Resarch International’ın şubat sayısında yayınlanacak.
Hayırlı, "bu araştırma sonuçlarından tüm bıldırcın yetiştiricileri yararlanmalı. Bundan sonra yapılması gereken, çiftliklerde bıldırcın yemlerine likopen katarak likopence zengin bıldırcın yumurtaları pazara sunmak olacak" dedi.

SOYANIN FAYDALARI

| Etiketler: | 0 yorum |

Soya, kalp krizi riskini 3-4 kat azaltıyor
Japonya’da yapılan bir araştırmada, soya temelli ürünler tüketen kadınlarda inme veya kalp krizi riskinin 3-4 kat daha düşük bulunduğu belirlendi.
3 Aralık 2007 PazartesiAsahi Shimbun gazetesinin haberine göre, Japonya Sağlık Bakanlığının talebi üzerine 12 yıl süreyle yapılan araştırmada, izoflavon ve E vitamini yönünden zengin soyadan yapılan ürünlerin, menopoza giren kadınlarda daha da koruyucu bir etkisi bulunduğu tespit edildi.

Sonuçları, Amerikan Kalp Vakfının dergisi Circulation’da geçen ay sonunda yayımlanan ve 1990’da başlayan araştırmada, 2002’ye kadar 40 ila 59 yaşlarında ne kanser, ne de kalp hastası, her iki cinsiyetten 40 binden fazla Japon gözlendi. Araştırmada, erkek ve kadınlar günlük tükettikleri soya oranına göre, 5 gruba ayrıldı. Beyin kanaması veya kalp krizi riskinin en çok soya tüketenlerde 0,39, en az tüketenlerdeyse 1 olarak belirlendiği araştırmada, menopozdaki kadınlar için bu oranın 0,25’e karşı 1 olduğu tespit edildi.

Soyanın kadınlarda görülen belirgin etkisine karşın, 5 gruba ayrılan erkekler arasında bir fark görülmedi. Araştırmada, en az kalp krizi riskiyle karşı karşıya bulunan kadınların, günde 45 gram natto (mayalanmış, yapışkan soya fasulyesi) veya 100 gram civarında tofu (soya peyniri) tüketenler oldukları belirlendi. Japon Ulusal Kalp ve Damar Merkezi’nden Yoshihiro Kokubo, soya ürünlerine eklenen Japonların geleneksel yosunlarının da organizmanın savunmasına açıkça katkıda bulunan unsurlar arasında olduğunu söyledi
Kaynak: www.milliyet.com.tr

GÜLMENİN YARARLARI

| Etiketler: | 0 yorum |


Mutluluk, hem fiziksel hem de ruhsal olarak iyi olmanızı sağlar. Olumsuzluklara üzülmek yerine olumlu şeyler düşünmek sizi kendinize getirir.


21 Ocak 2008 PazartesiMutluluğu yakalayabilmek zor gibi görünse de, aslında elinizdeki küçük şeylerin bile mutlu olmak için bir sebep olduğunun farkına varabilirsiniz. Mutluluk, hem fiziksel hem de ruhsal olarak iyi olmanızı sağlar. Olumsuzluklara üzülmek yerine olumlu şeyler düşünmek sizi kendinize getirir. İyilik yapmaya çalışın; çünkü başkaları mutlu etmek sizi de mutlu eder.


Yapılan araştırmalar çevrelerindeki insanlara, maddi ya da manevi, yardım eden kişilerin kendilerini daha huzurlu ve mutlu hissettiğini ortaya koyuyor. Olumsuzluklara üzülmek yerine olumlu şeyler düşünmek sizi kendinize getirir. İyilik yapmaya çalışın; çünkü başkalarım mutlu etmek sizi de mutlu eder. Yapılan araştırmalar çevrelerindeki insanlara, maddi ya da manevi, yardım eden kişilerin kendilerini daha huzurlu ve mutlu hissettiğini ortaya koymuştur.

Nelere iyi geliyor?

Son yapılan araştırmalar günde en az 15 dakika gülmenin kalp için çok yararlı olduğunu doğruluyor. Kahkaha atmak, kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Ancak uzmanlar bunun nedenini henüz belirleyebilmiş değil stresin kalbe, kan akışını sınırladığı, damarları sıkıştırdığıysa daha önce birçok araştırmayla kanıtlanmıştı. Bu araştırma, gülmenin damarları genişlettiğini doğruluyor.


Kendisiyle barışık olan ve somurtmak yerine gülmeyi seçen kişilerin cinsel yaşamları çok daha hareketli oluyor. Gülmek cinsel yaşamın daha iyi olmasını sağlarken, çiftlerin mutluluğu birlikte yakalamasında da etken oluyor..

Gülmek bağışıklık sistemini güçlendirdiği için birçok hastalığı da önlüyor. Soğuk algınlığından yüksek tansiyona, depresyondan alerjiye birçok hastalıkla baş etmenizi sağlıyor.
Vücuttaki ağrıların neden oluyor. Gülme ve kahkaha ile insan beyninde doğal morfin yerine geçen endorfin üretiliyor.Endorfin ise morfinden çok daha güçlü ağrı kesici özelliği taşıyor.Gülmek strese karşı en iyi ilaç. Gülünce anti-stres hormonlarının aktif hale geldiği ve vücut direncinin arttığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek

C Vitamini

21 Ocak 2008 Pazartesi | Etiketler: | 0 yorum |


Özellikle kış aylarında sağlığınızı korumak için vücudunuzu C vitamini ile desteklemelisiniz.
Hava sıcaklıklarının bir hayli düştüğü şu günlerde hastalıklar da art arda geliyor. Dolayısıyla sağlığımızı korumak için beslenmemize de dikkat etmemiz gerekiyor. İşte bu noktada C vitamini önemli bir rol oynuyor.


C vitamini grip ve soğuk algınlığına karşı vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkili bir vitamindir. Hayati önem taşıyan pek çok olayda görev alır. Tüm vücutta (kanda, karaciğerde, kalp ve beyinde, organların içindeki hücrelerde) önemli bir işlev görür.

C vitamini soğuk algınlığı geçiren kişilerde hastalık süresini kısaltır; burun akıntısı, baş ağrısı, göz akıntısı gibi problemlerin ciddiyetini azaltır; bunu hastalığa neden olan virüslerin hareketliliğini azaltarak ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirerek gerçekleştirir.

C vitamininin işlevleri
Kanda ve karaciğerde serbest radikal denilen zararlı maddeleri etkisiz hale getirerek metabolizmayı korur.Antioksidan bir vitamin olan E vitamininin aktivasyonu için gereklidir.Hücre duvarlarının yapısal olarak güçlenmesine yardım eder.Kan damarlarında lipoproteinlerle yarışarak plaka oluşumunu, böylece damar tıkanıklıklarını engeller.Damarları tıkayan LDL kolesterolün oksidasyonunu engelleyerek kardiyovasküler koruma sağlar.Tümör büyümesini engelleyerek ve kanserli hücrelerin programlanmış ölümünü gerçekleştirerek kanser riskini azaltır.Beyaz kan hücreleriyle beraber bakteri ve viral enfeksiyonlara karşı vücudun savunmasında görev alır.Strese karşı koruma sağlar.Kemikler, eklemler ve epitel doku için önemli olan kolajen ve kıkırdak dokunun yapılanmasını sağlar.Egzersiz ve yaralanma sonrası bağ dokusunun yeniden yapılması için gereklidir, yaraların iyileşmesine yardım eder, eklem ve tendonlardaki yıpranma veya yırtıkların onarılmasını sağlar.

Turunçgillerin faydaları
Turunçgiller C vitamininin en önemli kaynakları arasındadır. Genel sağlık açısından faydalarını şöyle sıralayabiliriz.

İçerdikleri C vitamini, karotenoidler, flavonoidler, glutatyon gibi enzimlerle bağışıklık sistemini destekler, kanser ve kalp hastalıklarına karşı koruma sağlar, gözü korurlar.Yüksek potasyum ve düşük sodyum içerikleriyle yüksek kan basıncına karşı koruma sağlar, vücudun sıvı dengesinin ayarlanmasına yardım ederler.İçerdikleri çözünür ve çözünmez posa ile bağırsak florasının dengesini sağlar, kabızlık probleminin çözümlenmesine ve kan yağlarının düşürülmesine yardım ederler.Viral enfeksiyonlara, alerjilere, mantar enfeksiyonlarına karşı da koruma sağlarlar.Enerji içerikleri ve yoğunlukları düşüktür. Fazla kilolu veya obez olmak kalp hastalığı, kanser, diyabet, yüksek kan basıncı, inme, artrit gibi pek çok sağlık probleminde artmış riske neden olacağından turunçgiller düşük enerji içerikleriyle avantaj sağlarlar.

Haftanın bilgisi
100 gramlarında ne kadar C vitamini var?
Kuşburnu: 400 mg.

Maydanoz: 172 mg.

Taze biber: 128 mg.

Roka: 120 mg.

Kivi: 100 mg.

Tere: 87 mg.

Karnabahar: 78 mg.

Kırmızı lahana: 61 mg.

Çilek: 59 mg.

Ispanak: 51 mg.

Portakal: 50 mg.

Beyaz lahana: 47 mg.

Greyfurt: 38 mg.

Mandalina: 31 mg.

Domates: 23 mg.
Kaynak: www.milliyet.com.tr

BUNAMAYA KARŞI NE YEMELİ

| Etiketler: , | 0 yorum |

Bunamaya karşı biberiye, balık, ıspanak, muz
Unutkan oldunuz diye bunama fobisine kapılmayın. Doç. Dr. Serdar Dağ'a göre beyin yorgunluğu da unutkanlık yapabiliyor. Çözümü mutfakta... Günlük mönünüze yeşil sebze ve vitaminli meyve ekleyin!..

Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ unutkanlık ve bunamaya karşı yapabileceklerimiz konusunda soruları yanıtladı:

* Unutkanlık bunamanın ilk belirtisi mi? İleri yaş grubunda görülen unutkanlıkta; öncelikle ve mutlaka bunama yani demans ihtimalini akla getirmek gerekir. Fakat yaşlılık döneminde depresyon da çok sık görülür. Hangi yaşta olursa olsun depresyon, unutkanlık yapar. Bunamada insanlar yakın geçmişi unuturken geçmiş zamanları en ince ayrıntısına kadar hatırlar. Bu yüzden genç yaşlarda beyin yorgunluğuna bağlı görülen unutkanlık bunama değildir. Genç yaşlarda görülen unutkanlığın altından beyin tümörü, sara gibi önemli hastalıklar çıkabilir. Ayrıca özellikle ileriki yaşlarda vücutta sodyum, B vitamini, tiroit hormonu vb. maddelerin eksikliği de unutkanlığa sebep olabilir.

* Bunama tam olarak nasıl bir hastalık? Latincede mens zihin anlamındadır. Demans Latincede zihnin yitirilmesi anlamına gelir. Demans kazanılmış ve işlev gören zihnin yitirilmesidir. Entellektüel fonksiyonların kaybıdır. İleri yaş grubunda görülür. İleri yaşta görülmesi nedeni ile uzun yıllar tüm demans türlerinin beyinde oluşan fizyolojik yaşlanmaya bağlı olduğunu savunmuştur. Oysa yapılan araştırmalar günümüz ileri teknolojisi ile beynin incelenmesi, demansın sadece yaşlılığa bağlı bir hastalık olmadığını göstermiştir. Nitekim yakın çevremizde; yaşı sekseni aşmış fakat entelektüel fonksiyonları ve aklı-fikri yerinde, unutmayan, hafızasını koruyan kişilerin varlığı tek başına yaşlanmanın demans nedeni olmadığını destekleyen bir gözlemdir.

ALZHEIMER BUNAMA MI?

* Alzheimer ile bunama aynı hastalık mıdır? Alzheimer demans türlerinden birisidir. Görülen demansın yarısından fazlasını Alzheimer tipi demans oluşturur. Bundan sonraki sırayı beyni besleyen damarların daralması veya tıkanması sonucu iyi beslenememeye bağlı olarak gelişen 'vasküler damarsal bunama demans' alır. Klinik gözlemlerime göre bu demans türü de sanıldığından fazladır. Bunun yanında vitamin eksikliğinde beyni tutan enfeksiyon sonrasında bazı hastalıklarda da demans belirtileri görülür.

* Alzheimer son yıllarda gerçekten arttı mı? Günümüzde tedavinin ve yaşam şartlarının gelişmesi ile insanlar uzun yaşamaya başlamıştır. Bundan dolayı bunama da sık görülen bir hastalık haline gelmiştir. Demansın bir türü olan Alzheimer, tüm demansların yüzde 50'sinden fazlasını oluşturur. Demek ki bunama bulguları ile başvuran hastanın Alzheimer olma olasılığı da yüzde 50'den fazladır.

* Alzheimer önlenebilir mi? Bu hastalık bunamanın büyük bir kısmını oluşturan, tedaviye genelde yanıt vermeyen, sadece belirtileri kontrol altına alınmaya çalışılan bir hastalıktır. Bu hastalıkta, bazı maddelerin eksikliği ve birikmesi sonucu beyinde kalıcı hasarların oluştuğu bilinmektedir. Maalesef erken teşhis yoktur. Bu hastalığın belirtileri ortaya çıktığında hastalık başlamış olur. Bu yüzden Alzheimer hastalığının ilerlemesi durdurulamaz fakat seyri yavaşlatılabilir. Bunun aksine diğer bunama türlerinin tedavisi bu hastalığa göre çok daha başarılıdır.

BEYİN BOZULABİLİR
* Vasküler tip demans nedir? Klinik tecrübeme göre bu tür demans türü de Alzheimer türü demansa yakın miktardadır. Yaş ilerledikçe beyine giden damarlar yıpranır ve beyin hücre fonksiyonları geriler. Bu fizyolojik bir olaydır. Yaşı ilerleyen her kişi bunamaz. Genetik yakınlığı olanlarda çevrenin, beslenmenin vs. etkisi ile beyin beslenmesi bozulur. Beyin hücrelerinde ölümler oluşur. Geçirilen felçler, beyin kanamaları, küçük damarların tıkanmalarına bağlı vs. gibi durumlara bu olgu sebeptir. Bu vasküler demansta beyinde oluşan hasar, bölgesine bağlı olarak hasta bedeninde işlev bozukluğu olur. Örneğin uzun süre tansiyonu yüksek giden kişilerde beyinde birçok alanda hasar oluşur. Demansın yanında konuşma denge bozukluğu, herhangi bir tarafta güç kaybı vs. gibi belirtiler oluşur. Beyindeki hasarın derecesine bağlı olarak saydığımız belirtiler bu demans türünde görülse de; genellikle içe kapanma, ağlama, unutma ve entelektüel fonksiyonların kaybı hakimdir. Vasküler demans Alzheimer tipi demanstan daha iyi huyludur. Demans bulgularına sebep olan etkenlerin tedavisi olduğu taktirde, beyinde kalıcı hasar oluşmamışsa, bulgularda duraklama ve hatta iyiye doğru gitme görülür.

* Bunamanın oluşmasında genetiğin etkisi var mı? Hastalıkların oluşmasında, sağlam bir insanda yaşam kalitesinin ve kişilik özelliklerinin belirlenmesinde genetik yapının ve çevrenin etkisi tıbben ispatlanmıştır. Demanstan şüphelenilen hastada anne, baba ve yakın akrabalar sorgulanmalıdır. Tam tersi, yakınlarında demans olanlar daha dikkatli olmalıdır.

* Ailesinde bunama olanlar bu hastalıktan korunmak için neler yapmalı? Özellikle anne-babasında bunama olan kişi ileriki yaşlarda bu hastalığa adaydır. Bu yüzden hazırlıklı olmak gerekir. Korunmak için iyi beslenme, düzenli spor, çalışarak beyini zinde tutmak, stresten uzak yaşam stili benimsenmelidir. Unutkanlık bunamanın ilk belirtisidir. Orta ve ileri yaşta unutkanlık
görülürse mutlaka bir hekime başvurmak ve beyin fonksiyonlarını kontrol ettirmek gerekir.
Kaynak http://www.sabah.com.tr/

DEMANS NEDİR, NASIL ANLAŞILIR

| Etiketler: , | 0 yorum |


* İlk dikkati çeken belirti unutkanlıktır: Hasta yakın geçmişi unutur. Eskiyi en ince ayrıntıya kadar hatırlar. Bu yüzden hasta yakınları hasta için 'hiçbir şeyi yok, eskileri benden bile daha iyi hatırlıyor' düşüncesiyle yanılgıya düşerler. Hasta başlangıçta gözlüğü bıraktığı ya da parasını koyduğu yeri veya arkadaşlarının adını hatırlamamaya başlar. Unutkanlık zamanla ilerleyerek hastanın yaşantısını zora sokar.


* Uygunsuz cinsel davranış: Cinsel ihtiyaç bir ilişkinin yaşamının doğal parçasıdır. Cinsel istek, demanslı hastada da devam edebilir. Hastanın kendini engelleme duygusu zayıfladığı için ilk zamanlarda her beğendiği cinsel ağrılıklı konuşma, karşı cinse müstehcen imaların yanısıra hastalığın ilerleyen dönemlerinde toplum içinde soyunma, cinsel organını elleme gibi belirtiler görülebilir.

* Öfke ve sinirlilik: Öfke yoğun duygusal bir tepki, sinirlenmek biraz daha ılımlı bir tepkidir. Eğer hastanın hafif sinirli bir hali yakınları tarafından fark edilmezse; duygular öfkeye doğru tırmanır hasta kendisine ve çevresine zarar verebilir.

* Lakayitlik veya depresyon: Bu tür hastalarda motivasyon eksikliği, oturup boş boş bakma ve dünyadan kopma duygusu vardır. Demanslı hastalarda depresyon da sıkça görülür. Sinirlilik, sıkıntı, uykusuzluk, sık sık ağlama nöbetleri veya aşırı uyku gibi belirtiler de görülür.

* Peşinden ayrılmama veya talepte bulunma: Bu durum sıklıkla terk edilme korkusu nedeni ile ortaya çıkar. Hasta gün boyunca yaşamını yönlendirmesi için yakınlarına yönlenir ve daima bir şeyler talep eder.


* Takıntı, şüphe ve paranoya: Takıntıda ne kadar mantık yürütüp, ikna edilmeye çalışılsa da hastada değiştirilemeyen ve düzeltilemeyen yanlış inançlar vardır. Şüpheciliğin özelliği ikna olmamak ve güvensizliktir. Ayrıca demanslı hastalarda, birinin kendini izlediği ya da öldürmek istediği gibi paranoyalar çok sık görülür.


* Uykusuzluk: Uyku bozukluğu sıkça görülür. Hasta aşırı uyuduğu gibi günlerce uykusuz kalabilir. Uykusuzluk, hafızanın daha da zayıflamasına ve sinirliliğe yol açar. Özellikle Alzheimer tipi demans da yıllar içinde durmaksızın ilerleyen entelektüel yıkım sonucunda hasta tuvalet ihtiyacını, yeme içme gereksinimini kişisel temizlik yapabilme yeteneğini vs. kaybeder. Yakınlarına bağımlı yaşar hale gelir.
Kaynak: http://www.sabah.com.tr/

CİLT BAKIMI

| Etiketler: | 0 yorum |



Yaşa göre cilt bakımı değişir!
50'li yaşları aştığında bile cildinizin genç olmasını istiyorsanız, cildinize 20'li yaşların başından itibaren düzenli şekilde bakım yapmanız gerekiyor..

20'li Yaşlar Sıkı diyetler tazeliği bozar Bu yaşlarda cilt; pürüzsüz, esnek ve sıkı yapısıyla en iyi durumdadır. Ancak genç ciltlerin de sorunları vardır... 20'li yaşlarda, burun üzerinde siyah noktalar ve genelde alın bölgesinde sivilceler gözlenir. Bu yüzden cildi fazla yağdan arındırmak için günde en az iki defa yıkamak gerekir. Ancak cilt, tamamen yağsız da bırakılmamalıdır. Kullanılan kremler, cilt tipine uygun olmalı ve gözenekleri tıkamamalı. Ayrıca düzenli olarak cilde peeling uygulamakta fayda var. Cilt hasarını en aza indirmek için, yüksek koruma faktörlü güneş kremleri kullanılmalıdır. Bu dönemde stres, alkol ve sigaradan uzak durulması ve sıkı diyetlerin yapılmaması da cildin tazeliğini kaybetmesini önemli ölçüde önler.

30'lu Yaşlar Nemlendirici sürmek şartGöz çevresi, alın ve ağzın kenarlarında ilk kırışıklıklar, 30'lu yaşlarda ortaya çıkar. Bu yüzden bu dönemde cildi nemli tutmak büyük önem kazanır. Ayrıca cildin devamlı hareket halinde olduğu bölgelerde ilk belirgin izler oluşmaya başlar. Göz çevresinde de yoğunluğu olan kırışıklık kremleri kullanılmalıdır. Tüm bu etkilerden kurtulmak için cildi hem içeriden hem de dışarıdan beslemek gerekir. A, F ve E vitaminlerinin cilt üzerinde olumlu etkileri bulunuyor. Tabii ki bol bol su içmeyi de ihmal etmemek gerekiyor. Bu dönemde cildi nemlendirmek de oldukça önemli.

40'lı Yaşlar Yüz jimnastiği çok önemli Cildin kolajen üretimi 40'lı yaşlara gelindiğinde iyice azalır. Cildin alt katmanları geçen yıllara yenik düşmeye başlar. Cilt, mat ve solgun bir görünüm alır. Yağ hücrelerinin daha yavaş çalışması ise derin çizgilere ve gevşemelere neden olur. Sürekli nemlendirici kullanılmazsa deri kurur ve kırışır; su içerikli hafif nemlendiriciler kullanmak gerekir. Cilt kasları da eski gücünde değildir. Uzmanlar, her gün yapılacak beş dakikalık yüz jimnastiğinin de yüz kaslarına çok büyük faydası olduğuna dikkat çekiyor. 40'lı yaşlarda alınacak vitamin ve mineral takviyeleri de cildi olumlu yönde etkiler. Ayrıca, kolajen üretimini artırmaya yardımcı olacak bakım ürünleri kullanılmalıdır.

50'li Yaşlar Soğuk havaya dikkat edin Bu yaşlarda cilt fazla nemlenmek ister. Bunun için cilt bakımında daha yoğun nemlendiriciler kullanmak gerekir. Uzmanlar, 50'li yaşlarda menopoz dönemine ait hormonal değişiklikler yüzünden daha yoğun içerikli, biraz daha yağlı ürünlerin tercih edilmesini öneriyor. Ancak bu kremler aynı zamanda onarıcı, hücre yenilenmesini destekleyen ve kırışıklık giderici özellikler de taşımalı. Bu dönemde de güneş koruyucu kremler kullanmaya devam etmek cilt için çok önemli. Ayrıca soğuk hava, rüzgar ve kireçli sudan cildi korumak gerekiyor.

KALP KRİZİNİ ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALI

| Etiketler: , | 0 yorum |


Kalp krizini 6 adımda önleyin

Dr. Deniz Şener: Yaşam şartları kalp krizine davetiye çıkartıyorsa bu küçük önlemlerle hayati riskten kurtulmaya çalışın..
Bir kişinin hiçbir riski olmasa bile hayatı boyunca kalp krizi geçirme riski yüzde bir. Ancak yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, sigara, ailede kalp hastalığı öyküsü, hareketsiz yaşam ve 40 yaş üzerinde olma gibi faktörler, kişinin kalp krizi geçirme riskini yüzde 50 oranında artırıyor. Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Uz. Dr. Deniz Şener, kalp krizi riskini azaltmanın en kolay altı yolunu anlattı:


1- BOL BOL GÜLÜN: Gülmek ve ağlamak aslında aynı şey. Her ikisi de duyguların boşalması anlamına geliyor. Gülmek, keyif hormonları salgılar ve stres hormonlarının baskılanmasına yardımcı olur. Bu sayede kalbe zararlı olan faktörler ortadan kalkar.


2- DERT ETMEYİN:Çevredeki olayların çok fazla etkisi altında kalmak ve onlar için kederlenmek, kalbe oldukça zararlı. Çünkü kişinin sürekli kendini memnun ve mutlu edecek bir şeyler bulması, kalp krizi geçirme riskini azaltmaktadır. Bunun için, bahçe işleri, hayvan besleme gibi mutluluk verici detaylarla beyni doldurmak gerekli.


3- MUTLU EVLİLİK:Düzenli ve mutlu bir evlilik, kalp krizi riskini düşürür. Mutlu bir evlilik ve düzenli bir yaşam, kişinin kafasındaki birtakım sorumlulukların eve yönlendirilmesine neden olur.


4- HAREKET EDİN: Sürekli masa başında olan insanların kalp hastalıklarına yakalanma riski çok yüksek. Hareketsiz olarak iki saati masa başında geçirmek ciddi bir kalp krizi riski oluşturmakta. Öncelikle günlük 45 dakikalık yürüyüş yapmak çok önemli.


5- SİESTAYA ALIŞIN: Öğle saatlerinde ya da öğle sonrası bir saatlik uyku, son derece dinlendiricidir ve vücuttaki bütün stresi alır. Uyuduktan sonra geri kalan zamanı daha verimli değerlendirmeyi sağlar. Çünkü uykuda beden ile birlikte ruhsal dinlenme de vardır. Ruhsal gerilim de vücutta zararlı hormonların salgılanmasına neden olur ve bu da kalp krizi riskini tetikler.


6- DOĞUM KONTROL HAPI ALMAYIN:Doğum kontrol hapı kullanımı, kalp damarlarında pıhtılaşma meylini artırıyor. Bu pıhtının damarların dışında akciğerlerde ve beyinde oluşma riski de çok yüksektir. Hele ki kişide kalp hastalığı söz konusu ise doğum kontrol hapından kesinlikle uzak durması gerekir. Çünkü uzun kullanımlarda damar içinde pıhtı oluşma riski de artmaktadır.